Menu
29 Ocak 2018

2500 Yıllık Tüyo

Sevinç Erbulak

 

Kötülük yapmaktan yorulduğunda koymuştur belki koca kıçını arabanın içindeki döşeğin üzerine, bunları bilemeyiz şimdi. Ama koca kıçının da, karanlık yüreğinin de, koyduğu yasakların da, ismi cismi de bilinmiyor artık. Yapılan kötülükler tek cümle olarak geçiyor tarihe...Ve tarih onu anlatanların anlattığı kadar hep. O yüzden hep anlatılmayanı merak ederim ben. Yazılanlar kadarından sonrasını kendimce tahmin etmeyi ve inşallah böyle olmuştur diye dilemeyi. Huyum böyle...

Ceyhun ırmağı yakınlarında, Afganistan ve Tacikistan sınırında bulunan altın bir heykelcikten söz etmek istiyorum size bugün.

M.Ö beşinci yüzyılda dünyanın dört bir yanındaki medeniyetler kendilerine ve diğerlerine dair oldukça açık fikirlerini beyan etmeye başladılar. Bugün bizim devlet dairesi dediğimiz şeyi icat etmekle ve tanımlamakla meşguldüler. Bu bazılarının ''zihnin imparatorlukları'' olarak adlandırdığı şeyin dönemiydi. Dünyanın 2500 yıl önceki büyük gücü, önceki imparatorluklara göre farklı bir prensiple işleyen Pers İmparatorluğu'ydu.

100 Objede Dünya Tarihi'ni yuttuktan sonra Pers'lerle ilgili çok değerli kaynak kitaplara ulaştım. Tarih böyle bir büyü, bu yolda çıktığımız sonsuz yolculukta o kadar çok kaynak var ki, ömür yetmez hepsini okumaya...Disiplinli bir sıraya koyuşta bile, gündelik hayatta başımıza gelen iyi veya kötü her şey okumalarımızın arasında uzun es'ler koyuyor biliyorum. Ama meraklılar her zaman bir aralık buluyor okumak için, meraklının rotası belli, büyülenmeye devam....

En güçlü olanın dilediğini yaptığı düzenleri tanıyoruz. Yıllarca süren zulümlere, baskılara, yasaklara alışıyoruz. İçinde, kendi zamanında yaşayanlara cehennem azabı olan yıllar, onlardan sonra dünyaya gözlerini açanlar için bir kaç cümlede özetlenen kara zamanları dünyanın. Ve dünya her ne hikmetse bir aydınlanıyor, bir kararıyor.

Avuç içine sığan, bu muhteşem altın at arabası heykelciğini size yazdığım haftada, yaşadığımız ülkede bir tiyatro oyunundan korkan sistem, onun her yerde oynamasını yasaklıyor. Belki de hayatında hiç tiyatroya gitmemiş olan polisler her gece, yasaklanan oyun burada mı oynuyor diye sormak için tiyatrolara gidiyor.

Oysa tiyatroya yalnızca oyun seyretmek için gidilir. Bin yıllardır böyle bu. Bin yıllar sonra da böyle olmaya devam edecek, bilmiyorlar. Bilmediklerini öğrenmeye niyetleri yok. Bizden sonra doğacaklar için; birer kuru cümle olacaklarının da farkında değiller. Şu farkında olmamak ne büyük bir cehalet.

Altın heykelcikte, dört atın çektiği küçük bir araba var. İçinde de iki yolcusu. Figürlerden biri muhtemelen arabanın dizginlerini tutan arabacı, diğeriyse çok daha büyük ve galiba ''önemli'' bir yolcu. Belki kendi zamanında sadece kendi çaldığı düdüğün sesini dinledi, farklılıkları hor gördü, çok beddua edildi adına bilemiyoruz bunu. Bilemiyoruz çünkü biz bugün, British Museum'da heykelciğe bakıyoruz hayranlıkla.

Hayranlık sanat eserlerine özgü olduğundan...

Hayranlık iyiliğe ve doğruluğa özgü olduğundan, o arabaya narin kıçını koyan imparatoru tanımıyoruz. Dünyaya iyi ve doğru bir şeyler bıraksaydı, bilirdik ama, kesin bilirdik diğerlerini de bildiğimiz gibi.

Heykelciğimiz British Museum'un en büyük koleksiyonlarından biri olan Oxus Hazinelerinin çok kıymetli bir parçası. Geçen ay, onu gözlerime görmek için gittiğim müzede, saatlerce yürüdükten sonra ayaklarımın beni yine ona doğru çektiğini hissettiğim bir baş yapıt.

Baş yapıtları bir kere görünce unutmuyoruz. Diktatörler, silinip gidiyor hem kişisel tarihimizden hem de kendi tarihlerinden. Ne iyi!

Altın araba heykelciğinin zamanındaki imparatorluk ne tür bir imparatorluktu acaba ? Bundan 2500 yıl önce İran'da, Şiraz'ın yaklaşık 70 mil kuzeyinde, deve rengi alçak tepeler düz, rüzgarlı bir ovaya açılıyormuş. Gözümüzü kapattığımızda hayal etmek mümkün. Hayal ediyorum heykelcikteki arabacının minicik gözlerine dalıp, insan ayrılamıyor ki yanından...Hiçbir özelliği olmayan bu arazide, üçgen çatılı, sanki bir keşiş odasına benzeyen, altı devasa basamaklı bir taş kaide üzerinde büyük bir taş yapı bulunuyormuş. Bütün araziye hakim olan yapı, 2500 yıl önce o güne dek görülmüş en büyük imparatorluğu kuran ve dünyayı, en azından Orta Doğu'yu sonsuza dek değiştiren adamın, ilk Pers İmparatoru Kiros'un mezarıymış. Bu bilgilere ulaşınca bir seyahat rotası daha beliriyor içimde, tarihin derinliklerine doğru, yine...

Böyle büyük bir İmparatorluğu yönetmek için emsalsiz boyutlarda bir kara ulaşımı gerekiyor elbette. Bizim araba kaç kere kat etmiş olabilir bu uzun yolları, daldığım tarih dehlizlerinde bunu da düşünüyorum. Alamıyorum kendimi bu avcuma sığdırabileceğim heykelciğin önünden, bilakis içine binip yola çıkmak istiyorum, arabacı beni istediği her yere götürsün, o yorulunca da ben süreyim istiyorum atları dört nala...Belki hayallerimde mümkün...

O harikulade düz ve hızlı imparatorluk yollarında ordular sorun çıkaran insanları yok etmişler. Tanıdık geldi değil mi?

Ama şurası farklı bakın, devasa ve çok etkili yönetim mekanizması sayesinde İmparatorluğun içinde katliam, genellikle kaçınılan bir şey olmuş. 2500 yıl öncekiler bizden daha akıllı ve vicdanlıymış demek.

Arabanın içindeki yolcu, bunun için çok para harcadığı belli olan son derece şık ceketiyle, bir vali olmalı belki. Ulaşım sistemine bakarak, bir devlet hakkında çok şey söyleyebilirsiniz ve bu araba da bize Pers İmparatorluğu ile ilgili çok şey söylüyor. Kamu düzeni o kadar sağlammış ki, insanlar silahlı muhafız olmadan uzun mesafelere yolculuk edebiliyorlarmış. Güç ve hız için özel bir şekilde beslenmiş atları ve geniş, sağlam tekerlekleriyle bu at arabası, bizim zamanımızın Ferrasi'si veya Porshe'u olabilir ne dersiniz ?

''Dünyada bu Pers kuryelerinden daha hızlı yol alan bir şey yok....Söylenene göre yol boyunca, yolculuk kaç gün alacaksa o kadar at ve adam konuşlandırılırmış. Her gün için bir adam ve bir at. Hiçbir şey bu kuryeleri üzerlerine düşen etabı tamamlamaktan alıkoyamaz, ne kar, yağmur, sıcak ne de karanlık''...

İçinden geçmekte olduğumuz bir tiyatro oyunundan korkulan, sanat eserlerinin yağmalandığı, metinlerin yasaklandığı bu karanlık çağda; küçük arabamızda özetlenen bu çok dinli, çok kültürlü yaklaşım; iyi örgütlenmiş askeri güçle birleşince 200 yıldan fazla bir süre varlığını sürdüren esnek bir imparatorluk sistemi yaratmış, yaratabilmiş. Varlıklarını sürdürmek isteyen çağımız imparatorları okur inşallah bu yazıyı...2500 yıllık bir tüyo veriyorum onlara. Ben değil, dünya tarihi veriyor tabii bu tüyoyu, ben sadece aracılık ediyorum, koca; besili kıçlarının bir gün toprak olacağını hatırlatarak, belki unutmuşlardır onca işin gücün arasında diye...

Bitirmeden, Pers İmparatorluğuna dair kafa karıştırıcı şeylerden biri de, Perslerin imparatorluğu nasıl yönettiklerine dair çok az şey yazmış olmaları...Elimizdeki bilgilerin çoğu, Yunan kaynaklarından geliyor. Yunanlılar uzun zaman Perslerin düşmanı olduğundan bu durum adeta İngiliz İmparatorluğu'nun tarihini yalnızca Fransız kaynaklardan edinmeye benziyor. Ama modern arkeoloji bize yeni bilgi kaynakları sağladı. Son elli yılda İran'lıların kendileri de büyük imparatorluk geçmişlerini yeniden keşfedip sahiplendi. Bugün İran'ı ziyaret eden biri bunu mutlaka hissediyor.

Alın size bir seyahat rotası daha güzel Akademi'liler, ne varsa gezmekte, gezerek görmekte ve sanat eserleri karşısında uzun uzun durmakta var diyerek, Michael Axworthy'nin cümleleriyle altın arabaya veda ediyorum.

Veda ediyorum diye yazmama bakmayın, onu kendi minicik kişisel tarihimin en güzel yerlerinden birine koyarak vedalaşıyorum içindeki arabacıyla da, vali olduğu düşünülen yolcuyla da, dört hızlı, besili, güzel atla da...

Güzel insanlarla, güzel atlara binip gittiğiniz yerler çok olsun ömrünüzde...

''İran'ın geçmişinde büyük ve görmezden gelinemez bir gurur var. ...

Karmaşıklıklar karşısında rahat bir kültür bu, farklı ırkların, farklı dinlerin, farklı dillerin karmaşıklığıyla yüz yüze gelmiş ve onları birbiriyle bağlantılandırmak ve düzenlemek için hepsini kapsayacak yollar bulmuş bir kültür. Gevşek ve göreli yollar değil, şeyleri bir arada tutan ilkeli yollar....Ve İran'lılar insanların onların bu uzun tarihlerini ve antik miraslarını anlaması konusunda çok özenliler.''

 

Özen eksik olmasın hayatımızdan.

Farklılıkları kapsayacak yollarını bulun, yasaklara sonuna kadar hayır demeyi ilke edinin. Gevşek ve göreli olanlar kalmıyor tarihin sayfalarında...Tarihin sayfalarında bir yeriniz olmak zorunda da değil, vicdanınızın sesini bastırmayın yeter.

Güzel bir hafta diliyorum hepimize.

Tiyatrolardan korkulmayan, oyunların yasaklanmadığı, tiyatrolara gidilen bir haftamız olsun.

 


(Fotoğraf: Sevinç Erbulak'ın arşivine aittir.)

 


Herkes bilsin