Menu
8 Şubat 2018

Üç Billboard: Senenin En İyi Özgün Senaryosu

Tuğçe Madayanti Dizici

 

Filmin nasıl ilerleyeceğini anladığınızı düşündüğünüz anlarda öyle bir gelişme oluyor ki meğer ne olacağına dair hiç bir fikriniz olmadığını anlıyorsunuz. Zaten bir müddet sonra filmi analiz etmekten vazgeçip keyfini çıkartıyorsunuz.
3.5 yıldız

 

Trajik ve karanlık bir hikayeyi, insanlık ve umutla bitirebilmek için kullanılan en güzel araç mizahtır. Mizahla karanlıktan kurtarabiliriz kendimizi. Üç Billboard Ebbing Çıkışı, Missouri filmindeki karakterlerin gelişimi ve değişimi ile ilerleyen hikayede, kara mizah ana güç kaynağı yapılarak muazzam bir senaryo ortaya çıkarılmış. Harika senaryoya, karakterin dönüşümüne seyirciyi inandıran harika performanslar da eklenince ortaya çok iyi bir film çıkmış. Açıkçası yönetmen/senarist ve oyuncular zeki bir oyun planı kurmuşlar...

Kızının tecavüz edilerek katledilmesinden yedi ay sonra, anne Mildred davayı kamunun gözü önünde tutmak ve bu sayede davanın çözülme şansını arttırmak için karayolunda üç ilan panosu kiralar. Panolarda sırasıyla “Ölürken Tecavüze Uğradı” “Ve hala tutuklama yok?” “Bu nasıl olur, Şerif Willoughby? “ yazmaktadır. Filmin çıkış noktası, aslında özet olarak bu panolarda özetle okuduğumuz, trajedi. Ancak film bu trajediyi orta yere bomba gibi attıktan sonra seyirciyi kara komedi ile beslenen sürpriz hamleler eşliğinde bir yolculuğa çıkarıyor ve ters köşe gelişmelerle şaşırtıyor. Yönetmen Martin McDonagh ödüllü bir kısa film ve ardından In Bruges ve Seven Psychopaths gibi iki başarılı filmden sonra bu üçüncü filmi ile en iyi yönetmenler arasında yerini garantiledi diyebiliriz. Filmdeki her karakter detaylı bir şekilde yazılmış, kimse siyah beyaz olarak sunulmamış ve karakterlerin dönüşümleri beklenmedik şekilde ilerletilmiş. Oyunculuklar ise çok başarılı. Oyuncuların pek çoğunun yönetmenle daha önce çalışmış olmaları ve tiyatro kökenli olmalarının avantajları gözüküyor.

Yönetmenin önceki filmlerinde ana karakterler hep erkek iken bu filmde tam aksi yönde bir kararla çok güçlü bir kadın karakter yaratmış. Filmde Frances McDormand (Mildred), güçlü bir kadın, savaşan anne rolüyle ortaya çıkan enerji beyazperdeden salona geçmeyi başarmış. McDormand gerçek hayatında da son derece ilginç bir kadın. Her ağzını açtığında kendi politik duruşunu dobra bir şekilde yüksek sesle dile getiren, tiyatro kökenli, zeki ve etkileyici biri. Belki Hollywood için biraz fazla iyi! Bu filmle ilgili bir röportajında esprili bir şekilde bu filmde oynamayı kabul etme aşamasını şöyle anlatıyor ‘Senaryoyu ilk okuduğumda bayıldım, Mildred karakterinin harika olduğunu düşündüm ama bu rol için çok yaşlı olduğumu söyleyerek reddettim. Senaryoyu aldığımda 58 yaşındaydım (şimdi 60) ve ben kendi yaşımı oynamayı seviyorum hatta bu konuda politik bir duruşum da var. Ayrıca işçi sınıfından geldiğim için, Mildred’in sosyoekonomik yapısındaki bir kadının 38 yaşına kadar çocuğunun olmamasını inandırıcı bulamadım. Ama en sonunda kocam (Joel Coen) espirili bir şekilde; kapat çeneni ve yap şunu, dedi ve yaptım.’

Şu gerçek ki filmdeki Mildred karakteri başka hiç kimseye yakışmazmış. Saçının bir kısmı kazıtılmış, üzerinde işçi tulumu, kafasında bandası ile herkese atarlı bir şekilde bakan bir kadın Mildred kesinlikle McDormand için yazılmış. Filmde keder ve umutsuzlukla bizi karşılayan Mildred hızlı bir şekilde acılarını bir kenara bırakarak herkese savaş açıyor. Kızı için adalet arayışını kendi ellerine alıyor ve bu çerçevede radikalleşiyor, din adamlarına, tembel insanlara, ırkçılara, polislere, umursamazlara, dedikoduculara herkese saldırıyor, herkesle dövüşüyor... Onun karşısında duran polis yardımcısı karakterini Sam Rockwell’ın harika canlandırdığını düşünüyorum. Filmin esas zor karakteri olan bu Dixon karakteri filmdeki dönüşümlerin, cevapların merkezi aslında. Kendisi temsil ettiği karanlık tarafa son derece bağlı tam bir pislik rolünde. Bu performansa biraz daha yakından bakarsanız oyuncunun sahip olduğu o kendisine has üslubunun ne denli işlevsel olduğunu görebilirsiniz; Rockwell bir pisliği canlandırırken bile içindeki insaniyeti çaktırmadan seyirciye hissettirebilen bir oyuncu. Ve bu oyunculuk stratejisi filmin ana amacı ile mükemmel bir uyum içinde hareket etmiş. Filmin olay örgüsü ve hikayesi de aynı şekilde karakterlere paralel olarak şaşırtıcı. Filmin nasıl ilerleyeceğini anladığınızı düşündüğünüz anlarda öyle bir gelişme oluyor ki meğer ne olacağına dair hiç bir fikriniz olmadığını anlıyorsunuz. Zaten bir müddet sonra filmi analiz etmekten vazgeçip keyfini çıkartıyorsunuz. Tam da bu özellikleriyle, Üç Billboard Ebbing Çıkışı, Missouri filminin En İyi Özgün Senaryo oscarını alacağına dair bahse girerim.
 

 

 

 

 


Herkes bilsin