Menu
26 Nisan 2017

Ötekileştirilenler…

Arya Su Altıoklar

Tod Browning’in kariyerini sona erdiren ve 30 yıl boyunca yasaklanan kült filmi ‘freaks’ 1960’lardan sonra tekrar keşfedilmiş, 1994 yılında ise ‘kültürel, tarihsel ve estetik açıdan önemli’ olduğu gerekçesiyle National Film Registry tarafından sinematik hazineler arasında seçilmiştir.


Toplumları ve insanları yönetmek adına oluşturulan en çalışır sistemlerden biri olan “tek tipleştiremediğini ötekileştir” çerçevesinin içindeki fotoğrafın arkası dönük kısmını kendine  çevirmeye cesaret etmek isteyenler için yazılıp, çizilip, düşünülmüşlüklerin en iddialı örneklerinden; “Hilkat Garibeleri”…

Tod Browning’in 1932 yılında çektiği; ötekileri anlattığı için ötekileştirilip büyük tepkiler almasına ve kariyerini sonlandırmasına neden olan; doğuştan engelli insanlarla “normal” insan kavramlarının algılanışını sorgulayan ve sorgulatan; “korku filmi” kategorisinde lanse edilmesinin aslında her şeyi özetlediği orta metrajlı “Freaks” filmi; gözümüzü açtığımız andan itibaren algımıza işlenen altın oran kurallarını yıkarcasına eleştirir.

“Az sonra izleyeceğiniz yüksek derecede sıra dışı olayı göstermeye geçmeden önce bu şaşırtıcı olayla ilgili birkaç sözcük sarf edilmeli. ‘Güzellik aşkı’ derin kökenleri olan, medeniyetin başlangıcına dayanan bir dürtü. Anormal, çarpık yapılı ve sakat insanlara duyulan tiksinti atalarımızdan bugüne kadar uzanan bir süreçtir. Ucubelerin büyük çoğunluğuna normal insanın düşünce ve duyguları bahşedilmiştir. Bu yüzden kendilerine, birbirlerini normal insanların barbarlıklarından korumak için bir ahlak yasası geliştirmişlerdir. Kuralları adanmışlıktır. Birini incitmek, hepsini incitmektir.”

“Gerçek çirkinlik” insanların gözlerine yansıyanda mıydı; yoksa bulanık retinaların ekşittiği suratlarda mı?  Engelli olma durumunu sıra dışı görme algısını eleştiren ve bu algıya gerçek engelli oyuncuları oynatarak tepki veren yönetmen, düzeni ve normal olarak bilinen, kavranan, görülen durum ve şekillerin dışında karşılaşılan ayrımcılığa güzellik kavramından yola çıkmıştır.

Filme; “birini incitmek, hepsini incitmektir” giriş yapan Browning, bir toplumdan bir grup insanı ayırabilecek her türlü farklılığın, o dışlanmış gruba ortak bir çatı sağlayarak örgütlenmeye yol açtığını gösterir. Ötekileştirilen insanlar için ayrımın kime yapıldığı değil, paylaşılan farklılığa gelen tepki ve dışlanma önemlidir, dolayısıyla bu ötekileştirme bireysel olarak algılanmaz.

Browning, görmeye daha alışık olduğumuz engelli olma durumlarından birisi olan cüceliği başrole koyarak ayrımcılığı işlemiştir. Bu durumun nedeni cüceliğin seyircinin daha kolay benimseyebileceği ve aşina olduğu bir sendrom olmasıdır. Dolayısıyla Browning, cüce karakterini seyirci ve engelliler arasında bir köprü gibi kullanarak, filmin sonunda cüce karakteri Hans’ı seyircinin gözünde büyütmeyi ve benimsetmeyi kolaylaştırmıştır.

Film; altın oranın uşağı olan gözlere aslında engellilerin sevilebilir ve iyi insanlar olabildiklerinin dersini vermiştir. Browning, asıl ucubeliğin göze güzel gelmeyen “freak”lerde olmadığını, gerçek kötülüğün ve iyiliğin insanların iç güzelliğinde yattığını filmin en güzel kadını olan Cleo’yu ayrımcı ve çıkarcı bakış açısına sahip bir karakter olarak yaratarak gösterir. Bu şekilde “güzellik aşkı” algısının ayrımcılığa ve sömürüye neden oldurduğu gözler önüne serilir. Filmin sonunda seyircinin ötekiye bu kadar yabancılaşmış olmasının nedensizliğini sorgulatan yönetmen, finalde Cleo’nun elinden bütün güzelliğini alıp onu bir ucubeye çevirip, Hans’ı seyirci gözünde “insanlaştırarak” güzellik olgusunun ötesine geçer.

Bütün karakterlerin iç güzelliklerini perdeye yansıtmayı başararak görüntünün ötesine geçen “Hilkat Garibeleri”, kapitalizmin illüzyonunu sinemanın büyüsüne rağmen bozmayı başarmıştır.

 

 

 


Herkes bilsin