Menu

''Karun kadar zengin''

Sevinç Erbulak
fotoğraf: British Museum

 

''Karun kadar zengin''.

Bu deyişi kullananların kaçı bir an için durup, deyişin kendisinden geldiği; yaşamının sonundaki bir olaya kadar zenginliğiyle nam salmış olan ve bildiğimiz kadarıyla bu durumdan oldukça hoşnut olan Kral Karun'u düşünmüştür?

Karun, bugünkü Türkiye'nin batısında hüküm süren bir kraldı. Krallığı Lidya, 3000 yıl önce Orta Doğu'da ortaya çıkan yeni güçler arasındaydı ve bu paralar da Lidya uygarlığını ve Karun'u zengin eden paralardı.

Bu haftaki objemiz (100 objede Dünya Tarihi adlı nefis kitabımdan, biliyorsunuz zaten siz ), sonunda başlı başına bir güç haline gelecek olan bir obje türünün örneği.: madeni para.

 

Bir şeyler satın almak için küçük, yuvarlak metal parçaları kullanmaya öyle alıştık ki madeni paranın dünya tarihinde oldukça geç ortaya çıktığını unutmak işten değil.

2000 yıldan fazla bir süre boyunca devletler karmaşık ekonomileri ve uluslararası ticaret ağlarını madeni para olmaksızın yürüttüler. Ancak yeni devletler ile bunların ticaret faaliyetlerini düzenlemede yeni yöntemler ortaya çıkınca madeni para da kullanılmaya başladı.

Sevgili Akademi'liler biliyor musunuz bu durum hayret verici bir şekilde dünyanın iki farklı bölgesinde neredeyse aynı zamanda gerçekleşti.

 

( Bu şahane kitapta rastladığım ortak bilgi hep bu oldu, birbirlerinden haberi bile olmayan uygarlıklardaki keskin değişimler dünya tarihinde hemen hemen hep aynı zaman diliminde gerçekleşmiş. İnsanoğlu ve insan kızının ihtiyaçları ya da vazgeçişleri hep aynı olmuş galiba. Hatta galiba'sı fazla...Kıtaların kendilerini yalnız zannettiği kadar bakir ve ulaşılmaz oldukları zamanlarda bile üzerinde yaşayanların istek ve hayalleri hep aynı, hep kardeş...

Madeni veya kağıt, şu para denen illetin kullanılmadığı dönemlere çok ama çok özeniyorum. Bir masal kitabım vardı, orada; insanlar ihtiyaçlarını takas usülü gideriyorlardı, herkes her istediğine kavuşuyordu, herkes çalışıyordu; herkes mutluydu. Şimdi adını bile hatırlamadığım bu çocuk kitabının yazarını o kadar iyi anlıyorum ki ah....)

 

Çinliler, bizim bugün madeni paraları kullanmamıza oldukça benzer bir şekilde minyatür kürek ve bıçaklar kullanmaya başladı ve yine eş zamanlı olarak Akdeniz dünyasında Lidya'lılar, bugün baktığımızda madeni para olduğunu kolaylıkla anlayabileceğimiz değerli metalden yapılmış yuvarlak nesneleri üretmeye başladılar. (Ah bu Lidya'lılar ah yani)

Bu paraların üzerinde sanki mücadele halinde ve kafa kafaya çarpışmak üzereymiş gibi duran, yüzleri birbirine dönük bir aslan ve boğa yer alıyor.

Bu paralar MÖ 550 dolaylarında Karun hakimiyeti altında basılmış. Söylentilere göre Karun, altınını; bir zamanlar Midas'a ait olan efsanevi nehirde bulmuş.

Küçük topluluklarda paraya büyük bir ihtiyaç yoktur. Genellikle yiyecek, iş gücü ve her türlü eşya için arkadaşlarınıza ve komşularınıza güvenebilirsiniz. Para ihtiyacı, anladığımız üzere; bir daha görmeyebileceğiniz ve gerçekten güvenemeyeceğiniz kişilerle karşı karşıya olduğunuzda ortaya çıkıyor.

Güven eksikliği çeken Lidya'lılar :), saf altın ve saf gümüş yapmayı öğrendiler. Ya doğrudan madenlerden çok ince altın tozu aldılar ya da daha büyük altın parçalarını ince tabakalar halinde dövdürüp bunları tuz ve sodyum kloritle birlikte bir kaba koydular. Sonra bunu bir fırında yaklaşık 800 santigrat derecede ısıttılar ve sonunda oldukça saf bir altın elde etmiş oldular. ( Olmaz olasıcalar :))) )

Bir o kadar önemli bir şey de bu metallerin üzerlerine, ağırlık ve buna bağlı olarak da değerlerini gösteren semboller damgalamaları için ustalar tutmalarıydı. Bu ilk madeni paraların üzerinde yazı yok, paraların üzerindeki tarih ve yazılar çok daha  sonra ortaya çıkıyor. Biz bugün arkeolojik bulgular sayesinde bu paraları MÖ 550 dolaylarında, Karun'un hakimiyetinin ortalarına tarihlendirebiliyoruz.

Karun'un madeni paralarının ağırlığını belirleyebilmek için basılan damgalar bir aslanı gösteriyor ve paranın boyutu ile buna bağlı olarak değeri düştükçe aslanın vücudunun daha küçük parçalarını kullanıyorlar. O zamanlar...

İnsanlar Karun'un paralarına güvenebildikleri için bu paraları Lidya sınırlarının çok ötesinde de kullanarak Karun'a yeni bir nüfuz, maddi güç kazandırıyorlar...O zamanlar :)))

 

Efes'te yer alan ve dünyanın yedi harikasından biri olan büyük Artemis Tapınağı'nın inşa edilebilmesindeki zenginlik artık tanıdık geliyor mu size de?

Lidya güçlü ve zengindi ama doğudan, Perslerin hızla büyüyen gücünün tehditi altındaydı. Karun bu tehdit karşısında çareyi Delfi'deki ünlü kahinin tavsiyelerine başvurmakta buldu. Kendisine gelecek ilk çatışmada, büyük bir imparatorluğun yok edileceği söylendi, iki şekilde de yorumlanabilecek olan bu tipik Delfi çıkarımında bilin bakalım ele geçirilen hangi imparatorluk oldu ? Evet bildiniz, Karun'unki tabii...Karun, büyük Pers kralı Kiros tarafından esir alındı ama sonu o kadar da kötü olmadı. Kiros kurnazı, Karun'u  müşavir olarak tayin etti. Muzaffer Persler, çabucak Lidya yönetimini benimseyerek Karun'un Sardis'teki darphanesinde kendi saf altın ve saf gümüş madeni paralarını bastılar.

Madeni paraların hemen hemen aynı zamanda Türkiye ve Çin'de icat edilmesi de muhtemelen tesadüf değil.

İki gelişme de yaklaşık 3000 yıl önce Akdeniz'den Pasifik'e kadar görülen köklü değişiklerin bir sonucuydu. Bu askeri, politik ve ekonomik alanlardaki büyük değişiklikler bize yalnızca bugünkü para darbını değil günümüze kadra yankılanan başka bir şeyi de getirdi. Halkların ve hükümdarlıkların kendilerini nasıl gördüklerine dair yeni fikirler....

 

Diyeceğim şu, parayla saadet olmaz.

Olur efendim diyen varsa dev yanılıyor. Açsın dünya tarihini okusun, görecektir.

Saadet, Aşk-ı Memnu'da Firdevs hanımın dediği gibi ancak, sadelikle mümkün.

Size bu hafta okurken aşık olduğum kitaptan Karun'un altın parası bölümünü alıntıladım.

Ama Pir Sultan ABDAL'la bitiriyorum.

Ve biliyor musunuz Fırat Tanış bu sözleri, ''Gelin Tanış Olalım'' oyununda öyle bir söylüyor ki, bir daha kalbinizden çıkmıyor.

İyi dinleyin Akademi'lilerim benim...

"Gafil gezme şaşkın, bir gün ölürsün
Dünya kadar malın olsa ne fayda
Söyleyen dillerin söylemez olur
Bülbül gibi dilin olsa ne fayda.

Söz söylersin, söz içinde sözün var
Çalarsın, çırparsın
Oğlun, kızın var
Şu dünyada üç-beş arşın bezin var
Tüm bedesten senin olsa ne fayda.

Kul Himmet üstadım gelse otursa
Tanrı kelamını dile getirse
Dünya benim deyip zapta geçirse
Karun kadar malın olsa ne fayda."

Sevinç.

 


Fotoğraf: Karun’un Altın Parası, Lidya Krallığı, 550 BC

 


Herkes bilsin